Osmanlı dünyasında yazma eser üretimi

Prof. Dr. Erol Özvar 2022-08-31

Osmanlı dünyasında yazma eser üretimi

Bu çalışmanın amacı, Türkiye’deki yazma eser kataloglarından bir örnekleme yaparak 15. yüzyıl ile 18. yüzyıl arasında Osmanlı dünyasında yazma eser üretiminin genel hacmine ve çeşitli disiplinler itibariyle dağılımındaki değişmelere dair tahminler geliştirmektir. 16. yüzyılda Osmanlıların her alanda zirveye ulaştıkları kabul edilse de, bu çalışma, 17. ve 18. yüzyılda Osmanlı coğrafyasında telif ve tercüme yoluyla eser üretiminin bir önceki yüzyıldan daha fazla olduğunu ortaya koyuyor. Kitap arz ve talebini etkileyecek nüfus, gelir ve fiyatlardaki değişmeleri tahlile katarak tartışmaya açıyor. Modern Osmanlı tarihi yazıcılığında 16. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı kurumlarının bir bozulma veya çözülme sürecine girdiğini ileri süren yaklaşımlar yakın zamanlara dek etkili oldu. II. Mehmed, I. Selim veya I. Süleyman devirlerindeki gibi hızlı emperyal yayılmanın ve çarpıcı askeri zaferlerin yokluğu, kimi tarihçileri, çağdaş gözlemcilerin keskin eleştirilerinin de tesirleriyle, imparatorluğun 17. yüzyılda durakladığı ve sonraki yüzyılda ise dağıldığı yargısına sevk etti. Son yıllarda Osmanlı tarihinin devirlerini ilerleme ve gerileme gibi kavramlarla taksim eden yaklaşımlara ciddi eleştiriler geldi. Son 20-30 senede yapılan yeni çalışmalar bilhassa 17. ve 18. yüzyıl Osmanlı kurumlarının bilinmeyen çeşitli yönlerini ortaya koydu. 17. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun hiç de durağanlık içinde olmadığı, aksine gerek askeri ve politik düzeninde, gerek mali ve sosyal düzeninde çarpıcı değişmeler tecrübe ettiğini gösterdi. Bu yüzyılda imparatorluğun karşı karşıya kaldığı tehditlerin bir kısmının sonuçları itibariyle mahalli olmadığı, aynı zamanda Akdeniz, Orta Avrupa ve Asya’daki diğer ülkeleri de etkileyecek ölçüde evrensel olduğu ortaya çıkıyor. Bugün Osmanlı tarihçileri için bu yüzyıllarda tecrübe edilen krizlerekarşı Osmanlı toplumu ve kurumlarının nasıl tepki verdiğini ve kendilerini nasıl uyarlamaya çalıştığını anlamak daha önemli hale geldi1 . 17. yüzyıl Osmanlı dünyasında ilim ve düşünce hayatı da, Osmanlı tarihinin klasik dönemlendirme şeklinden payını almıştır. 16. yüzyıl sonrası Osmanlı tarihini çöküş veya gerileme zaviyesinden değerlendiren tarihçiler, bu yüzyılda ilmi üretkenlik adına Osmanlıların kayda değer bir katkısının olmadığını vurgulayageldiler. Medreselerde 16. yüzyılın sonlarından itibaren akli ilimlerin ihmal veya terk edildiğini, kayırmacılığın hakim olduğunu ve nihayet bu kurumların bozulduğunu ve nitelikli telif faaliyetlerinin durakladığını iddia ettiler2. Gerileme paradigması ile çalışan düşünce tarihçileri 17. yüzyıl Osmanlı fikir hayatını donuk ve kısır tartışmalar içinde gördüler ve neredeyse bu yüzyıldaki fikri tartışmalar, medrese-tekke çatışmasına indirgediler. Son zamanlarda revizyonist çalışmalar yapan araştırmacılar, 17. yüzyılda Osmanlı coğrafyasında entelektüel merak ve üretkenliğin nasıl değiştiğine dair yeni sorular ortaya atmakta ve bu yüzyılda geniş İslâm coğrafyasında yeni entelektüel etkileşim ve tartışmaların varlığına dikkat çekmektedir3. 1 Osmanlı tarihinin dönemlendirilmesi ve çöküş teması üzerine yapılan tartışmalar bugün itibarıyla hatırı sayılır bir hacme ulaşmış durumdadır. Bütün literatürü burada değerlendirmek mümkün değil. Bu çalışmaların birkaçı için bk: Douglas Howard “Ottoman Historiography and the Literature of ‘Decline’ of the Sixteenth and Seventeenth Centuries.” Journal of Asian History 22 (1988), pp. 52-77 Cemal Kafadar, “The Question of Ottoman Decline,” Harvard Middle Eastern and Islamic Review 4 (1997–8), p. 30-75; Mehmet Öz, Kanun-i Kadimin Peşinde: Osmanlı’da “Çözülme” ve Gelenekçi Yorumcuları. İstanbul: Dergah Yayınları, 1997; Mehmet Genç, Tarihimize Giydirilen Deli Gömleği: Osmanlı Tarihinde Dönemlendirme Meselesi, Osmanlı Tarihini Yeniden Yazmak: Gerileme Paradigmasının Sonu, Hazırlayan: Mustafa Armağan, İstanbul: Timaş Yayınları, 2011, sayfa: 319-326. Bu makalelerle burada anılmayan diğer birkaç makale, Osmanlı Tarihini Yeniden Yazmak isimli derleme eserde basılmıştır. İlgili problem hakkında yeni çalışmalar da yapılmaya devam ediyor. 2 Bu iddialara ciddi eleştiriler yöneltilmiştir. Bu eleştirel çalışmalar için bk. Mehmet Genç, “Osmanlı’da 17. yüzyılın Sosyal ve Siyasal Yapısında Değişmeler,” Itri ve Dönemine Disiplinlerarası Bakışlar, İstanbul: İstanbul Kültür Sanat Vakfı, 2013, sayfa: 13-18; Bu yüzyılda Osmanlı medreselerinin gerilediği iddialarının kapsamlı bir eleştirisi için bkz. Yaşar Sarıkaya, “Osmanlı Medreselerinin Gerilemesi Meselesi: Eleştirel Bir Değerlendirme Denemesi”, İslâm Araştırmaları Dergisi, Sayı 3, 1999, sayfa 23-39. Şerh ve haşiye geleneği üzerinden Osmanlılarda ilmi üretkenliğin nasıl değerlendirilebileceğine dair önemli bir çalışma için bakınız: İsmail Kara, “Unuttuklarını Hatırla! Şerh ve Haşiye Meselesine Dair Birkaç Not,” Divan Disiplinlerarası Çalışmalar Dergisi, Cilt: 15, Sayı: 28 (2010/1), s. 1-67; Cevat İzgi, Osmanlı medreselerinde ilim, İstanbul: İz Yayıncılık, 1997. 3 İhsan Fazlıoğlu, “Selçuklu ve Osmanlı Döneminde Felsefe-Bilim Meselesi”, Türkiye’de/Türkçede Felsefe Üzerine Konuşmalar içinde, haz. M. Cüneyt Kaya, Küre Yayınları, İstanbul 2009, s. 233-34; Khaled El-Rouayheb, Islamic Intellectual His-Bu çalışmada bizim ulaştığımız bulgular da Osmanlı dünyasında kitap üretiminin artarak devam ettiğini gösteriyor. Bu yönüyle bu araştırmanın bulguları çöküş hipoteziyle uyuşmuyor. İmparatorluğun başlıca şehirlerinden olan İstanbul ve Bursa’daki yüksek eğitim kurumlarının sayısı nüfusa nispetle daha fazla artmış ve bu artış kitaba olan talebi tetiklemiştir. Kitap talebinin ve buna bağlı üretim artışından mesul olan olağan şüpheliler Osmanlı toplumunun seçkinleri (askeriye, ilmiye ve kalemiye mensupları) idi. Osmanlı kitap dünyasında bu kesimler egemendi. Bunun nedeni gelir dağılımındaki eşitsizliğin bu gruplara, toplumun diğer geniş kesimlerine nispetle, kitaplara daha fazla yatırım yapma imkanı sağlaması idi. Osmanlı eliti, vakıf kurumu vasıtasıyla sadece eğitim kurumlarına değil, kütüphanelere de servet harcadı. 17. yüzyıldan itibaren şehirlerde okur yazarlıkları ve daha düşük seviyedeki maddi imkanlarıyla ilim adamları, tüccar ve esnaf ile mesleki ilgileri hakkında henüz yeterince bilgi sahibi olamadığımız sıradan insanlar mütevazi ölçülerde kitabın toplum içinde yaygınlaşmasına katkıda bulundular. Fert başına düşen kitap sayısı, örneklem yoluyla ortaya koyduğumuz gibi, yükselmiştir. Kitabın Osmanlı toplumunda giderek yaygınlaşmasıyla paralel olarak zaman içinde kitap üretim maliyetleri düştü mü? Osmanlı kitap tarihi üzerine yapılan bazı çalışmalar 17. yüzyıldan itibaren kağıt fiyatlarının kitap fiyatlarını düşürücek şekilde ucuzladığını ileri sürüyorsa da bu iddia, bir izlenimin ötesinde henüz sağlam verilerle desteklenmiş değildir. Bu çalışma Avrupa kağıt fiyatlarıyla mukayeseli olarak İstanbul’daki kağıt fiyatlarına ait ilk defa kapsamlı sayılabilecek veriler ortaya koyuyor ve kağıt fiyatlarının uzun vadede kitap fiyatlarını nasıl etkilemiş olduğunu sorununu ele alıyor. Kağıt maliyetlerinin yanı sıra el yazması bir eserin meydana gelmesinde hattat, nakkaş, müstensih ve müzehhip gibi emek sahiplerinin ücretlerinin önemini vurguluyor. Nihayet, 17. yüzyıldan itibaren kendi eserini istinsah eden okurların varlığına ve müstensih arzının artışına dikkat çekerek bu gelişmelerin yazım maliyetlerinden tasarruf edici olabileceğini ileri sürüyor. Çalışmanın Kaynakları ve Yöntemi Hakkında Birkaç Not: Bu bildiride yüzyıllar itibariyle üretilen yazma eserlerin hacmi ve kompozisyonunu tespit etmek amacıyla Kültür Bakanlığına bağlı Yazma Eserler Kurumu tarafından internet ortamında hizmete sunulan yazma eserlerkataloğuna başvuruldu. İnternet ortamına aktarılan ve arama motoru ile muhtelif şekillerde tarama yapılan bu derneşik katalog Türkiye çapında bir kataloglama çalışmasının ürünü olarak Türkiye Yazmaları Toplu Kataloğu projesi adıyla meydana getirildi. Bu katalog vesilesiyle Türkiye’nin en zengin kütüphanelerinde muhafaza edilen yazma eserlerin künye bilgilerine ulaşılmaktadır. Katalogları birleştirilerek barındırdıkları yazma eserlerin bilgisine ulaşılabilen kütüphaneler şunlardır: Kültür Bakanlığı Kütüphaneler Genel Müdürlüğü’ne bağlı yazma eser kütüphaneleri, Milli Kütüphane, İl Halk Kütüphaneleri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Diyanet İşleri Başkanlığı kütüphanesi, Türk Dil Kurumu kütüphanesi, bir kısım yabancı kütüphaneler ve Yazma Eserler Kurumu’nun resmi internet sitesinde adları verilen diğer kütüphaneler4. Önemli miktarda yazma eser barındıran üniversite kütüphanelerinin katalogları ile başka resmi kurumlarda ve özel kütüphanelerde muhafaza edilen yazmaların katalogları da bu toplu kataloglara eklenmeye devam etmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğüne bağlı kütüphanelerde, matbu eserler dışında, 200.000 cilde yakın yazma eser bulunduğu ifade edilmektedir. Diğer kurumların ve özel şahısların elinde bulunan yazma eserler dikkate alındığında Türkiye genelinde 300.000 cildin üzerinde yazma eser bulunduğu söylenmektedir. Bu sayının, ciltlerin birden fazla risaleyi ihtiva etmiş olabileceği hesaba katarak Türkiye’de bugüne ulaşan ve bir şekilde kayıt altında olan bütün el yazmaları için yarım milyon sayısı telaffuz edilmektedir. Maalesef bu tahminlerin bir dayanağı yoktur bu nedenle bu rakamlara ihtiyatla yaklaşmak gerekir. Türkiye sınırları dışında ise Avrupa ve Amerika’daki da çeşitli kütüphanelerde 100-150.000 arasında eski Türkçe yazma eser bulunduğu ifade edilmektedir ancak bu rakam da henüz teyit edilmiş değildir. Arapça, Farsça, Türkçe ve Müslümanların kullandığı diğer dillerde inşa edilen yazma eserler bugün dünyanın yaklaşık 100 ülkesine yayılmıştır5. Bu çalışma Türkiye geneli için geçmişten bugüne intikal eden ve yukarıda belirttiğimiz gibi yarım milyon civarında olduğu tahmin edilen yazmaları kapsamaktadır. Acaba biyografi, tabakat veya tezkire türü kitaplarda gördüğümüz fakat kataloglarda bulunmayan veya bugüne ulaşmayan eserlerin sayısı ne kadardır? Dahası bu tür kitaplarda kendine çeşitli sebeplerle yer bulmayan fakat insanların arasında asırlarca tedavül eden ve tekrar tekrar üretilen yazmaların hacmi ne olabilir? Fiziken izi sürülebilecek veya sürülemeyecek bütün eserler ölçeğinde düşünüldüğünde matbaa öncesinde yazma eser üretiminin hacmi hakkında ne söylenebilir? Mevcut çalışmalardan hareketle bu sorulara gerek Türkiye gerek İslâm dünyası için henüz cevap verebilecek durumda değiliz. Bu çalışmada kaynak olarak kullandığımız Türkiye Yazma Eserler Kurumunun internet ortamında sunduğu kataloglarda, her bir eserin arşiv/demirbaş numarası, adı, müellifi, müstensihi, konusu, dili, telif tarihi, istinsah yeri, bulunduğu kütüphane ve bağlı olduğu koleksiyon bilgileri bulunmaktadır. Fakat her eser için künye bilgileri tam değildir. Bir kısmında eser adı yoktur. Diğer kısmında müellif, mütercim veya müstensih bilgisine rastlanmaz. Bazı eserlerde ise daha önemli bir eksiklik olarak telif veya istinsah tarihi bulunmamaktadır. Şüphesiz kataloglardaki bu eksikler giderilebilirdi, fakat böyle bir işe teşebbüs etmek çok uzun zaman alırdı. Bu sebeple, çalışmanın amacı açısından daha uygun olduğunu düşündüğümüz maksatlı örnekleme (purposive sampling) yöntemini kullandık. Matbu eserleri dışarıda bıraktık. Kataloglardaki yazma eserin adı ve telif veya istinsah tarihi ile müellif, mütercim veya müstensihin adını ve ölüm tarihini bulabildiğimiz kayıtları bir araya getirdik. Eserlerin adı, üretim tarihi ve müellif tarihiyle ilgili tespit ettiğimiz yanlışlıkları eserlere bizzat başvurarak düzelttik. Kataloglarda yazmaların müellifleri ve tarihlerine ilişkin şüphe ortaya çıkması durumunda elden geldiği ölçüde başka başvuru kaynaklarıyla karşılaştırarak bunların kontrolünü sağladık. Böylelikle üzerinde çalışacağımız verileri homojen hale getirmeye gayret ettik. Örnekleme giren eser sayısı 60.000’e yaklaştı ki bu rakam, toplam yazma popülasyonunun kayda değer bir oranını temsil etmektedir. Seçtiğimiz örneklem ile ilgili ilk yaptığımız şey, eserlerin ait olduğu döneme göre tasnif etmek olmuştur. Bu iki tasnif türünden ikincisi bizi oldukça zorladı. Zira, tasnife direnen pek çok eserlerle karşılaştık. Pekala birden fazla alan içinde değerlendirilecek eserlerin az olmadığını fark ettik. Eserleri ait olduğu konularına göre ayırma girişimi bizi tabiri caizse ihsau’l-ulum (ilimler tasnifi) problemi ile karşı karşı getirdi. Bunu mevcut olabilen en geniş disiplin ayırımı ile aşmaya çalıştık. Eserleri fıkıh, kelam-akaid, tasavvuf-tarikat, Kur’an-tefsir-tevil, mantık, hadis-siyer-İslâm tarihi ve ahlak-siyaset-içtimaiyyat olmak üzere 7 konu başlığı altında topladık. Bu sınıflamanın dışında kalan saha ve eserler ise inceleme dışında tutuldu. Tıp, askerlik, coğrafya, matematik, tabii ve tatbiki bilimler ve astronomiye aittahliller IRCICA’nın literatür tarihlerine dayandırıldı. IRCICA’nın kataloglarında bulunan bütün yazma eserler araştırmamıza dahil edildi6. Çalışmanın Bulguları Örneklem olarak aldığımız yazma eserler, ait oldukları yüzyıllara dağıtıldığında aşağıdaki sonuç ortaya çıktı. Tablo 1’de görüldüğü gibi 18. yüzyıla ait yazma eserler örneklemin yarısına yakını oluşturmaktadır. Osmanlı tarihinin her yönüyle altın çağı olarak kabul edilen 16. yüzyıla ait eserler, 15. yüzyılda inşa edilen eserlerle biraraya getirildiğinde toplam eserlerin ancak ¼’üne ulaşmaktadır. 17. ve 18. yüzyıllara ait eserler ise toplam yazmaların yüzde 75’ini teşkil etmektedir. Tablo 1: Örneklem olarak alınan yazma eserlerin yüzyıllara göre dağılımı Yüzyıl Telif-Tercüme Sayı İstinsah Sayısı Toplam Yazma Toplam İçindeki Payı % 15. Yüzyıl 457 3619 4076 8 16. Yüzyıl 767 7582 8349 16,32 17. Yüzyıl 968 13281 14249 27,86 18. Yüzyıl 1373 23096 24469 47,84 Örnekleme göre, 18. yüzyıl yazma eser üretiminin altın çağıdır. Bu yüzyılda üretilen telif ve tercüme eser sayısı 15 ve 16. yüzyıllara ait telif ve tercümelerin 2 katına yakındır. Bu eğilim, Türkiye’deki yazma eserler toplamına hemen teşmil edemesek de, Osmanlı dünyasında yazma eser üretiminin genel manzarası hakkında bir fikir verecek mahiyettedir. Çalışmanın odaklandığı eserlerin ait oldukları bilgi sahasına yaptığı ilmi katkının niteliği ise bu çalışmada değerlendirme dışı bırakılmıştır. 6 Tıp, askerlik, coğrafya, matematik, tabii ve tatbiki bilimler ve astronomi başlığı altında toplanan eserler Ekmeleddin İhsanoğlu’nun editörlüğünü yaptığı ve IRCICA tarafından neşredilen eserlerden toplanmıştır. Osmanlı Tıbbi Bilimler Literatürü Tarihi, Cilt: 1-4, Editör: Ekmeleddin İhsanoğlu, İstanbul: IRCICA, 2006; Osmanlı Askerlik Literatürü Tarihi, Cilt:1-2, Editör: Ekmeleddin İhsanoğlu, İstanbul: IRCICA, 2004; Osmanlı Coğrafya Literatürü Tarihi, Cilt: 1-2, Editör: Ekmeleddin İhsanoğlu, İstanbul: IRCICA, 2000; Osmanlı Matematik Literatürü Tarihi, Cilt: 1-2, Editör: Ekmeleddin İhsanoğlu, İstanbul: IRCICA, 1999; Osmanlı Tabii ve Tatbiki Bilimler Literatürü Tarihi, Cilt: 1-2, Editör: Ekmeleddin İhsanoğlu, İstanbul: IRCICA, 2006; Osmanlı Astronomi Literatürü Tarihi, Cilt: 1-2, Editör: Ekmeleddin İhsanoğlu, İstanbul: IRCICA, 1997. Bu kataloglardaki veriler Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Tarihi bilim dalı öğretim elemanlarından Dorukhan Selçuk, Tansu Hilmi Hançer, Ayşenur Karademir, Sema Keleş, Yasemin Çiftçi tarafından ilgili bilgisayar programına aktarıldı. Her birine teşekkür ederim. Tablo 2, 15. yüzyıldaki toplam üretimi 1 kabul edilerek oranlandığında 16. yüzyıldaki yazma eser sayısının 2; 17. yüzyılda 3,5 ve 18. yüzyılda ise 6 misline ulaştığını gösteriyor. 15. yüzyılın sonundan 18. yüzyılın sonuna dek yazma eser üretimindeki yıllık büyüme oranı binde 9’a yaklaşmaktadır. Osmanlı dünyasında kitap üretiminin bu yıllık artış oranı, hem nüfusun hem de fert başına gelirin yıllık büyüme oranından daha yüksektir. 16. yüzyıldaki toplam kitap telifi ve tercümesini 1 kabul edersek, 18. yüzyılda toplam üretim 3 katına çıkıyor. 18. yüzyılda matbaa kurma girişimi ve faaliyetlerine rağmen Osmanlı okurunun bu çağda yazma eserlere olan ilgisinin geçmiştekinden daha fazla olduğu anlaşılıyor. Tablo 2: Yazma eserlerde yüzyıl itibariyle artış oranları Yüzyıl Yazma Eser Sayısı Oransal Artış 15. Yüzyıl 4076 1 0,48 0,28 16. Yüzyıl 8349 2,04 1 0,58 17. Yüzyıl 14249 3,39 1,7 1 18. Yüzyıl 24469 6 2,93 1,71 İstinsah edilmiş eserlerin telif eserlerin sayısından hem daha fazla hem daha hızlı artmış olması Osmanlı düşünce tarihi çalışmalarında eleştiri konusu olmuştur. 15 ve 16. yüzyılda diğer yüzyıllara nazaran daha nitelikli eserlerin ortaya konulduğu, buna mukabil sonradan nitelikli eserlerin telifatının kesildiği veya telif edilen eserlerin aynen çoğaltma yahut eserin orjinalinde belirgin bir değişikliğe gitmeden şerh ve haşiye yoluyla tekrar üretme yoluna gidildiği iddia edilmektedir. Bu çalışma, sahaya katkılarını tartışmadan, eserlerin istinsah edilmesine ilişkin şu gözlemlerde bulunmayı mümkün kılmaktadır: İstinsah, telif edildiği anda bir kerede yüzlerce ve binlerce tirajının yapılamadığı bir ortamda bir eseri muhataplarına ulaştırmak için vazgeçilemez bir entelektüel gayret olarak ortaya çıkmaktadır. Öte yandan istinsah bir eserin ilmi çevreler veya meraklısı gruplar arasındaki tedavülünü ve revacını gösteren en dikkat çekici işaretlerden biridir. Bir diğer gözlem, Osmanlı müelliflerinin, deyim yerindeyse kudemanın eserleriyle yetinmedikleri, telif ve tercüme faaliyetlerine devam ettikleridir. Telif ve tercüme faaliyetlerinin yanı sıra 15. ve 16. asırlarda telif edilen eserler acaba sonraki yüzyıllarda ne ölçüde çoğaltıldı? Aşağıdaki tablo bu sorunun cevabına yardımcı olacak mahiyettedir.

Anahtar Kelimeler :

Paylaş


Yorum Sayısı : 0